15 dakika kadar kapıda bekledikten sonra Taylan’ın gelmesi ile içeri girebildim. Şantiye henüz başlıyordu aslında benden öncesi için sadece 2-3 temelin betonu atılmıştı. Eurasian national university nin hemen yanındaki köprü inşaatının şantiye şefi olmuştum.
( Size kendi çektiğim fotoları göstermek istedim ama şu yazıda anlatığım şekilde maalesef fotoğraf makinem ve diz üstü bilgisayarım çalındı)
Yazıma geçmeden önce facebook sayfamı şu linki tıklayarak beğenmeyi ve youtube kanalıma abone olmayı unutmayın. Ayrıca bloguma abone olursanız yeni yazılarımdan ilk siz haberdar olursunuz.
Hikayemin öceki bölümü için tıklayın.
Şantiye Sabahı – Tokalaşma Töreni
Klasik şantiye görünümünü bilirsiniz konteyner ofisler, ve birkaç derme çatma bina. Bu ofislerden birisine yöneldik Taylan ile. ”Burası benim ofisim” şeklinde söze başladı Taylan, ”sende gelip burada oturabilir ve projeler ile ilgili çalışabilirsin ama bu çalışmaları çok uzun tutamazsın. Çalışma saatin %90′ sahada geçmeli, şimdi gel seni sahadaki diğer arkadaşlar ile tanıştırayım.” Sahaya çıktığımızda diğer çalışanların bir grup oluşturduğunu gördük. Yaklaşık 100 kişi şantiyenin ortasında toplanarak bir daire oluşturmuş yeni gelen herkes istisnasız herkesin elini sıktıktan sonra çemberde yerini alıyor ve sıradakini bekliyordu. Bayram namazı sonrası bayramlaşmayı andırıyordu bu görüntü. Her gün aynı şekilde tekrar eden bu seremoni bu bölgenin adeti idi.
Önce Taylan sonrada ben bu şekilde herkesin elini sıkarken Taylan beni, şantiyedeki formenler ile tanıştırdı. Şantiye çalışan yaklaşık 300 Kazak işçi 5 Türk usta (formen), ve bir Kazakça, Rusça, Türkçe tercüman bulunuyordu. Bu tercüman aynı zamanda şirketin muhasebe kayıtlarını da tutuyordu.
Taylan’dan Mükemmel Sorular.
Daha sonra yanıma not defteri ve kalem almamı tembihledikten sonra beraberce sahayı gezmeye başladık. Kemal ustada bize katıldı. Kemal usta sahanın genel formeni idi. Her işin içinde o vardı. Sahadaki iş ve işçi dağılımını yönetiyor. Kafasına göre işi programlayıp uyguluyor, Taylan’ın istekleriyle çakışmadığı sürece istediği gibi at oynatıyordu. Ayrıca Rusça ve Kazakça’da konuşuyordu. Kısacası Taylan’ın sahadaki sağ koluydu, genel ustalarda ki davranışı sergileyerek benim gibi genç bir mühendise saygı duymayacağı aşikardı.
Taylan resmen sahada terör estiriyordu önüne gelen herkese bağırıyor, bazılarına küfürler ediyor, yapılan hiç bir işi beğenmiyordu. Genelde saat ücreti ile çalışan işçilerin saatlerini kesiyordu. Bu sırada bana saçma sapan sorular yazdırıyordu. Hatırladığım kadarı ile sorular şu şekildeydi.
- Bir vidanjör kaç litre su çekebilir?
- Vidanjör 5 litre suyu kaç saatte boşaltır?
- Bu boşaltma sırada kaç litre mazot harcar?
- Bir kaynakçı günde kaç elektrot kullanır,
- Bir pakette kaç elektrot vardır?
- Demir bağlamada kullanılan bir top tel kaç metredir?
- En iyi kerpeten markası hangisidir?
- Demir kesme makinesi ne kadar elektrik harcar?
- Jeneratör günde kaç litre mazot tüketir?
Şu anda hepsini hatırlayamadım bu sorular tam 11 adet idi. Ve bu soruların cevabını yazarak öğleye kadar Taylan’a geri götürmem gerekiyordu. Düşünebiliyor musunuz? Şantiye şefi olarak ilk görevim saçma sapan soruları yanıtlamaktı ve bu görevi altımda çalışacak olan genel formenin şahitliğinde almıştım. Bu dakikadan sonra emrimde çalışması gereken genel formenin beni ne kadar dinleyeceğine siz karar verin…
Taylan Mobinge Devam Ediyor.
Google amcaya sorarak yanıtlarını 2 dakikada alabileceğiniz bu soruları ciddiye alıp yanıtlamak doğal olarak 15 dakika mı almadı ( saha da internet bağlantısı yoktu elbette ama bu işi yapanlara tercüman yardımıyla soru sormak işi hemen tamamladı. ), ama Taylan bu soruların yanıtıni bilmediği için yazdığım cevaplardan tatmin olmadı ve beni tekrar bunları araştırmaya gönderdi. Sahada ne yapacağımı bilmeden dolaşıyor hiçbir işe yaramanın üzüntüsünü yaşıyordum. Yemek vaktine kadar bu şekilde elimde defter ile dolaşmaya devam ettim.
Size bu anlattıklarım yeni firmanın ciddiyetiyle ilgili yeterince bilgi vermemiş olabilir, ama bu ana kadar yaşadıklarım maceramın geneli ile karşılaştırıldığında başlangıç bile değildi.
Şantiye Yemekhanesi
Öğle yemeği vakti geldiğinde en azından yapacak bir şey bulduğum için sevindim ama sevincim yemekhaneyi görene kadar devam etti. Yemekhane, minibüs iskeletine yerleştirilmiş 4 adet tahta masa ve sıradan oluşan, köpek leşi gibi kokan ve pisliği her halinden belli olan ilginç bir yapıydı.
Minibüs şeklindeki bu yapıya aynı anda 300 kişi girmeye çalışıyor kapıda insanlar birbirini itiyorlardı. Kısacası yemek yeme imkanınız yok gibiydi. Taylan bana yemekhaneyi gösterdikten sonra ben burada yemiyorum diyerek arabasına yöneldi, ben de onunla gitmek istediğimde şantiye alanında birinin kalması lazım diyerek beni burada bıraktı ve ayrıldı. Çevreyi bilmediğim için dışarı çıkıp yiyecek bir şeyler almazdım, yemeği denemeye karar verdim ama yemek bulamaç çorbası ve çaydan ibaretti ve Kazak işçiler bunu kapışıyorlardı. Türk çalışanlarda bu yemeğe alışmış gibiydiler ihtiraz eden yoktu ortada benden başka yemeği yemeyen de yoktu. Ama normal bir insanın bence o yemeği yemesine imkanda yoktu.
Hikayemin devamını okumak için tıklayın.