Sağlık alanında COVID-19’a yönelik araştırma sayılarının hızla arttığı bir zamandayız. Araştırmanın kapsamı da gittikçe gelişiyor, etik izinler kolaylıkla alınıyor, destek fonu resmen akıyor ve birçok araştırmacı kendisini motive hissediyor. Peki, araştırma ortamı olarak tanımladığımız bu alanda yaklaşık bir yıllık dönemde neler oluyor?

Yazıma geçmeden önce gezgin şantiyecinin instagram hesabını takip etmeyi, facebook sayfasını şu linki tıklayarak beğenmeyi ve youtube kanalına abone olmayı unutmayın. Ayrıca bu bloga abone olursanız yeni yazılardan ilk siz haberdar olursunuz. “Buket de kim?” diyorsanız ilk yazımı okuyarak hakkımda kısaca bilgi sahibi olabilirsiniz.

Sayısal veriye baktığımızda öncelikle araştırmacıların ve destekleyici kuruluşların 2020 yılı başından itibaren COVID-19 konulu araştırmalara taraf olmak için ciddi bir çaba sarf ettiğini görüyoruz. Şu an baktığımda kayıtlı araştırma sayısı neredeyse 4000’e ulaşmış durumda (clinicaltrials.gov). 2020 Nisan’da bu sayı 300 civarındaydı.

COVID-19’un tedavisine ve aşısına yönelik insanlar üzerinde yapılan araştırmalar var haberlerden takip ettiğimiz ve bu araştırmaların da türleri mevcut. Örneğin müdahaleli diye tanımladığımız bir araştırma türü var ve bu araştırmaların aşamalarından en çok aşina olduğumuz: Faz 3. Yani araştırılan bir ürünün (ilaç, cihaz, aşı, bitkisel ürün, kozmetik, vb. cinsten) etkililiğinin ve güvenilirliğinin kanıtlandığı ve bu ürünün ruhsatlanması ve kullanıma sunulmasının gerçekleştirildiği aşama oluyor bu. Bu araştırma aşamasına gelen, dört gözle beklediğimiz aşı çalışmaları da var bildiğiniz gibi. ABD, AB, Çin ve Rusya’dan gelen güncel haberleri her gün, bir umut eşliğinde takip ediyoruz.

Araştırmanın Faz 3 Aşaması

Araştırmaların 3. faza gelmeden önceki döneminin hızlı gelişmesi üzerinde durulduğunu fark etmişsinizdir. Normal şartlarda insan üzerinde gerçekleştirilen bir araştırmanın 3. fazının tamamlanması 3-4 yıl sürer çünkü bir sağlık problemine yönelik geliştirilen tedavi ya da korunma şekli yeterli veriye dayanmalıdır. Bu veri kapsamında duymakta olduğumuz terimlerden yan etki ve ciddi yan etkinin yeri ise oldukça önemlidir. Yani verinin oluşumuna şu etki edebilir: Bir hastalık üzerine geliştirilen tedavi ya da korunma yönteminin uygulandığı insanda kısa ya da uzun vadede, geçici ya da kalıcı sağlık problemleri oluşabilir; beklenen ve beklenmeyen şekilde.

Farklı bir araştırma sorununa dönersek, COVID-19 hastalarında yapılan araştırmalar, yani ilaç ve aşı denemeleri girişimi, şu ifadeleri sık sık duymamıza neden oluyor: “Ben denek olmayacağım”, “Önce birkaç yüz bin kişi denesin de bir şey olmazsa ben de düşünürüm” gibi. Bu endişelere yönelik olumlu bir bilgiyi eklemek isterim: Ulusal bir klinik araştırma mevzuatımız var ve gelişmeye devam ediyor. Avrupa Birliği mevzuatına uyumu sağlamakla birlikte temel kanunlarımızın maddeleri ile ciddi düzeyde yaptırımlar tarafından çerçeveleniyor. Ve bu düzenlemeler öncelikle araştırma gönüllüsünün (zorunluluk söz konusu değil) olurunun alınmasına öncelik tanıyor.

Halk sağlığı acil durumunu yaşıyoruz günümüzde ve bunu yaşantımızın her alanında hissediyoruz. Hali hazırda sağlık kuruluşlarında uygulanmakta olan deneysel bir tedavi sürecine tanığız. Standart olarak uygulanan tedavi protokolü aslında COVID-19 üzerinde deneniyor. Çünkü bu hastalığa dair kanıtlanmış bir tedavi şekli yok. Yukarıda söz ettiğim araştırma faaliyetleri ise kanıta dayalı bir korunma ya da tedavi yöntemini oluşturmak için hızlandırılmış şekilde yürümeye devam ediyor.

Bilime dönüş ve inanışımız ışığında gözlerim parlıyor resmen ama aklımda şöyle bir pürüz var, o da veri toplama sorunu. Söz konusu araştırmaların hızlandırılmış süreçlerinde toplanan veri yetersizse ne olur?

Bir sonraki yazımda bir COVID-19 araştırmasının veri toplama aşamalarından bahsederek bu sorunun önemini açıklamaya çalışacağım.

1 Comment

  1. Pingback: Klinik Araştırmalarda Veri Toplama - Gezgin Şantiyeci /Yeni Bir Yazar

Düşünceleriniz benim için önemli!

WordPress PopUp Plugin
%d blogcu bunu beğendi: